Usta mizah ve tiyatro yazarı Kandemir Konduk; ekranlarda kahkaha tufanı yaratan “Abuzer Kadayıf”, “Mahallenin Muhtarları”, “Ana Kuzusu”, “Perihan Abla” gibi film ve dizilerden sonra yeni kitabı “ Sahilde Buluşalım” ile tekrar karşımızda. Özellikle 1990’lı yıllardaki film ve dizilere damgasını vurmuş, ünlü tiyatro ve mizah yazarı Konduk’un yeni kitabı, Anadolu geleneklerine bağlı bir baba, kocasını sevmeyen bir anne ve sekiz yaşındaki çocuklarının, sahil beldesinde bulunan ağabeylerine yaz tatiline gitmelerini ve burada yaşadıkları kültür karmaşasını anlatıyor. Dilerseniz dizi tadındaki bu kitap hakkında daha fazla ipucu vermeyelim ve kitabını, televizyon projelerini ve yeni dönem Türk dizilerini nasıl bulduğunu Kandemir Konduk’tan dinleyelim.
- Sizi uzun zamandır dizi projelerinde göremiyoruz.
Kandemir Konduk nerede derken bir kitap ile karşımıza çıktınız, öncelikle kitap
ile başlayalım. Nereden çıktı bir kitap ile karşımıza çıkmak? Bu kitap kimin ya
da kimlerin hikayesi?
Sık sık kitap yazmasam
da bu benim 14. Kitabım. Gelenekçi bir Anadolu kasabasında yaşayan genç bir
çift ve ilkokul çağında çocukları… Yazın Ege’de bir sahil yöresinde tatil yapan
kent soylu insanlar… Ve bunların bir araya geldiklerindeki çelişkiler.. “SAHİLDE BULUŞALIM” bunları mizah
diliyle anlatan bir roman.
Kitabınızı okurken de sanki bir dizi ya da film
seyrediyormuş hissine kapılıyor insan. Bilinçli olarak bu yazı dilini
kullandınız?
Kesinlikle
evet. Anlatım zorluğu ile okuru
bunaltmaktan özellikle kaçındım. Ben de bir film izler gibi her bölümü “Göre
göre” yazdım!.. Yazarken görmek ,
diyalogları duymak çok önemli.
- Kitap bir dizi ya da film projesine dönüşür mü?
Dizi değil ama sanırım
sinema filmine çok elverişli. Gerçekçi ve eğlenceli bir film olabilir. Zaten
şimdiden-netleşmemiş- bir talibi var.
- Televizyondan sizi uzaklaştıran ne oldu? Neden eskisi
gibi sizi televizyon dünyasında göremiyoruz?
Ben
argodan, küfürden, bip bip’lerden, tecavüzden, kandan, cinayetten, özetle
rezaletten kalemimi hep uzak tuttum. Ekranda bunlar geçerli olunca kendim de
uzak tutuldum!..
GÜNÜMÜZDE YARATICILIK DEĞİL,
TAKLİTÇİLİK GEÇERLİ
- Bir dönem aşiret dizileri, sonra silahlı mafya dizileri,
sonrasında her şeyin mübah olduğu gençlik dizileri ve şimdi de Osmanlı
dizileri… Sizce dizilerin modasını kim belirliyor? İzleyici mi yoksa yapımcılar
mı?
Tavuk-
yumurta bilmecesi… Bu türlerden bir tanesi tutulunca pek çok yapımcı, yapımcı
değil kopyacı oluyor!.. Örneğin, polisiye diziyi ilk yapan tutturunca
seyircinin karşısına beş tane birden polisiye dizi çıkıyor. Kanallar da bundan
hiç gocunmuyor. Günümüzde yaratıcılık değil taklitçilik geçerli.
Siz bu tarz dizileri nasıl buluyorsunuz?
Ekrana
bakınca karşımda buluyorum : )
- Hangilerini takip ediyorsunuz?
Valla, hangisini takip
edeceğimi şaşırıyorum!.. Bazen de takip ederken başka bir diziye benzediğini
görüp, takipten vazgeçip, geri dönüyorum.
DİZİLERDE
YOZLAŞMAYI DOĞALMIŞ GİBİ SERGİLEMEK ÇOK TEHLİKELİ
- Dizi sektöründe para kazanmak üzerine yapılıyor. Çalışanlar
da çalışma şartlarından müzdaripler. Ancak para kazanalım derken ahlaki
değerler biraz yabana atılıyor gibi bir hava var. Akraba içi ya da yakın
arkadaşların birbirlerinin sevgilileri ile olması, kuzenlerin amcalarının
eşleri ile olması gibi birçok örneği var bunun. Bu tarz şeylerin
normalleştirildiğini ve genel ahlak kurallarının yozlaştırıldığını düşünüyor
musunuz?
Öncelikle çalışma
koşulları konusu çok önemli. Başroldekilerin dışında sanatçılar, emekçiler büyük paralar kazanmıyorlar. Onu da 5-10
hafta sonra alıyorlar çoğu. Ve sabahlara kadar setlerde çalıştırılıyorlar.
Çünkü , her hafta bir sinema filmi süresince dizi çekmeye zorlanıyorlar. Onlar
sette perişan olurken seyirci de gece yarılarına kadar ekran başında uykusuz,
perişan oluyor. Niye peki?.. Televizyon daha çok reklam alıp para kazansın
diye. Oysa o zaman diliminde yarı fiyatına
45-50 dakikalık 2 dizi yapılır ve
sömürü biter. Yapmıyorlar… Birilerinin
bunu yapmasını bekliyorlar. Dedim ya, yaratıcılık yok!.. Evet, televizyonun
normalleştirme- benimsetme gücü müthiş. Örneğin, reklamlar. Bu gücü doğrudan
güzelden çağdaşlıktan yana kullanmak olası. Yozlaşmayı doğalmış gibi
sergilemek, ahlaki değerleri gözardı etmek ise kanımca çok tehlikeli. Ne var ki,
toplumumuzda- kimi kesimlerde- akraba ilişkileri de çok yaygın. Yine de , bu
çelişki ekranlarda körüklenmemeli kanısındayım.
SİNEMAMIZ
ADINA ÜZÜNTÜM BÜYÜK BÜTÇELER İLE KOMEDİ DİYE YAPILAN REZİLLİKLER!
- Türk sinemasının şu anki durumu nasıl sizce? Birçok yeni
film çekliyor ve oldukça da büyük bütçeler dönüyor. Siz nasıl buluyorsunuz?
Türk
sinemasına şu dönemde kimse “kötüye gidiyor”
diyemez. Tersine, teknik anlamda
yükseliş olduğu açık. İzliyorum , çok güzel işler yapılıyor… Ve bir alay da çok
kötü işler. Dar bütçeli iki mekanda
dört kişiyle çekilen bır bır bır konuşmalı iç karartıcı filmlerin DVD’lerini izleyip kızmanın ötesinde
üzülüyorum. Ama sinemamız adına asıl
üzüntüm büyük bütçelerle komedi diye yapılan büyük rezilliklerin büyük ilgi
görmesinedir…
- Perihan Abla, Mahallenin Muhatarları gibi hala çok
sevilen ve uzun soluklu diziler yaptınız. Bu tarz yeni projeler var mı?
Hem
bu tarz, hem absürd, hem sit-com, hem müzikal projeler var bende. Gelgelelim koşullar ve ilişkiler değişmeden
yapmaya pek gönlüm yok.
Röportaj: Ece Eliboloğlu
Bu röportaj Dipnot Tablet'in 69. sayısında yayınlanmıştır.
Röportaj: Ece Eliboloğlu
Bu röportaj Dipnot Tablet'in 69. sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder