dipnot tablet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dipnot tablet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Mayıs 2016 Salı

7.GÜN ADVENTİSTLERİ KAPILARINI ECE ELİBOLOĞLU'NA AÇTI







Onlara tarikat diyen de var, hristiyan bir cemaat olarak bilen de...Ama onlar kendilerini ‘Allah’ın bağışlayan sevgi dolu karakterini en iyi şekilde temsil etmeye çalışan bir hizmet topluluğu’ olarak görüyor. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği günü bekliyorlar. Sağlıklı ve sade yaşamak, yaşam felsefeleri. Vejeteryanlar. Japon Okinavalılarla birlikte dünyada en uzun yaşayan topluluklar olarak pek çok araştırmaya konu olmuşlar. Dünyada sayıları milyonları geçiyor ama Türkiye’de yaklaşık 100 kişiler. Ama örgütlüler. Kiliseleri, yayın organları, radyo ve tv’ları, yardım dernekleri, eğitim kurumları var. Buna rağmen neredeyse hiç bilinmiyorlar. Ne yazık ki isimlerini duyanlar da, geçtiğimiz aylarda Kadıköy’deki kiliselerine yapılan polis baskınıyla duydular. Hala, İtalyan Protestan kilisesinden kiraladıkları bu küçük kilisede toplanan Adventistler kapılarını Ece Eliboloğlu'na açtı. İşte tüm bilinmeyenleriyle Adventistler....

Kadıköy’ün  arka sokaklarında tarihi İtalyan kilisesinin önünden geçerken Cumartesi günü saat 10:00 sularında alışık olunmayan bir ilahi sesi beni kilisenin içine çekiyor. Kilisenin bahçesinden içeriye girdiğimde “7.Gün Adventist Kilisesi’ne Hoş Geldiniz”  yazısı karşılıyor. Merak ediyorum en arka sıraya oturuyorum.  İçeride 14-15 kişi var yok.  İncil’den bölümler okunuyor,  ilahiler söyleniyor. Sonradan İstanbul’daki önderleri olduğunu öğrendiğim kişi, selamları almaya başlıyor. Selam getirenler ayağa kalkıyorlar, sağ ellerini kaldırıyorlar ve selamlarını iletiyorlar. Moskova’dan da selam getiren var Bulgaristan’dan da. Adventistler kiraladıkları bu kilisede tam 11 yıldır ibadetlerini gerçekleştiriyorlar.

Advent kelimesi anlam olarak İsa Mesih’in dünyaya gelişini niteliyor. Adventistler İsa Mesih’in yaklaşan 2.  gelişini dünyaya duyurmak ve gelişine hazırlık olarak onun ilkelerini dünyaya anlatmak amacıyla bir araya geliyorlar. Kendilerini bir topluluk, cemaat olarak nitelendirmenin yanında Adventistliği bir yaşam felsefesi olarak tanımlıyorlar.

Müslümanlar gibi Adventistler de domuz eti ve kabuklu deniz hayvanı yemiyorlar. İçki, sigara ve uyuşturucu kullanmıyor; et ürünlerini tüketmemeye, vejeteryan eğilimli beslenmeye dikkat ediyorlar. Mum yakmıyor, şarap ayini yapmıyorlar.  Haç çıkarmıyor, evlerinde ve üstlerinde haç taşımıyorlar. Ve cumartesi günleri de kesinlikle çalışmıyorlar.

Merkezleri ABD’nin Maryland eyaleti olan Adventistler’in tarihi 1844 yılına kadar dayanıyor. Türkiye’de ise 100 yıldır var olan Adventistlerin sayısı yaklaşık 100 kişi civarında. Türkiye’deki Adventist Topluluğunun medya sözcülüğünü ve koordinatörlüğünü yapan Erkin Altınkaynak 1994 yılından beri kendisini Adventist Müslüman olarak nitelendiriyor ve Adventistler ile ilgili merak ettiklerimizi ayrıntıları ile bizimle paylaşıyor.

KİM BU ADVENTİSLER?

Adventistler kimdir? Siz kimsiniz?
Advent kelimesi anlam olarak İsa Mesih’in dünyaya gelişini nitelemektedir. Buna göre dünyanın doğumunu kutladığı Noel 1. Advent olup dönüşünü müjdelediği zaman 2.Advent olacaktır. Bu anlamı ile Adventistler İsa Mesih’in yaklaşan 2.gelişini dünyaya duyurma arzusu ile onun gelişine hazırlık olarak onun müjde ve ilkelerini duyuran inanlılar topluluğudur. Kendim bu müjde ile 1994 yılı sonlarında tanıştım ve 1995’in 10 Haziran’ında bu dünya ailesinin bir üyesi oldum. İlginçtir ki benim vardığım bu noktanın başlangıç noktası Kuran’daki İsa Mesih’le ilgili ayetler olmuştur.

Hiç bilmeyenler için bize Adventistleri anlatabilir misiniz?
Adventistler inanç özelliklerinin yanında yaptıkları toplumsal aktivitelerle birçok ülkede tanınırlar. Dünyadaki en büyük ikinci sağlık kurumları ve üniversiteler dahil eğitim kurumları zincirinin kurucu ve işleticileridir. Bir örnek vermek gerekirse Kaliforniya’nın Loma Linda kentindeki sağlık kompleksi dünya çapında organ nakli ve kanser araştırmalarının yapıldığı bir merkezdir. Bir başka yan kurum olan ADRA dünya çapında doğal afetlere yardım ve kalkınma projeleri yürütmektedir ki 1999 yılındaki ülkemizdeki Gölcük ve Adapazarı depremlerinde aktif faaliyet göstermiştir.



Yöneticileriniz nasıl seçiliyor?
En alttan en üste bu yönetim kademeleri üyelerin demokratik katılımı ile oluşur. Lokal inanlı topluluğu kendi yöneticilerini seçer ve her ülke üye sayısına orantılı olarak bir delegasyon oluşturur. Bu dünya çapındaki 2000’den fazla delege 5 yılda bir yapılan Genel Konferans toplantısında oyları ile en tepe noktaya kadar olan örgütlenme yapısına karar verir. Genel Konferans toplantıları delege, misafir ve izleyicilerden oluşan yaklaşık 70.000 kişilik bir toplulukla büyük stadyumlarda düzenlenir ve yaklaşık iki hafta sürer.



NASIL ADVENTİST OLUNUR?

Adventist olmak için ne yapmak gerekir? Herkesi kabul ediyor musunuz içinize?
Adventist olmaya ilgi duyan bir kişi önce topluluk ile tanışır ve bir süre Kutsal Kitaba dayanan bir çalışma sürecine katılır. Bu sürecin sonunda yine kendi arzusu ve topluluğun ortak desteği ile dünyada vaftiz olarak bilinen bir yeni yaşam töreni ile taçlandırılır.

Protestanlar’dan ve Katoliklerden Adventistleri ayıran en önemli özellikler nelerdir?
Protestan ve Katoliklerden bizi ayıran ilk nokta Cumartesi ibadeti olarak görülür ise de diğer bazı temel farklılıklar mevcuttur. Kişisel düşüncem Katolikler ile olan büyük bir fark bizde onlarda olan bir ruhban sınıfı ve otoritesinin olmayışıdır. Protestanlar için ise aydınlama anlamını taşıyan reform Luther ve Calvin gibi liderler ile tamamlanmıştır. Protestanlığın içinden doğan Adventistler için ise reform dönemi bir başlangıç olup devam eden bir süreçtir. Daha İsa Mesih’in temel öğretisine dönüş için gidilecek çok yol vardır. Son günler ile ilgili bir temel farklılık onların Mesih’in ikinci gelişini dünyada oluşacak yeni bir düzen görmeleridir. Bizler için ise İncil’de belirtildiği gibi inanlıların onun gelişi ile göğe alınıp götürüleceği ve Tanrı katındaki 1000 yıllık bir dönem sonucunda yeni bir dünyanın kurulacağı gerçeğidir.

Yedinci-Gün Adventistleri olarak geçiyorsunuz. 7. Günün özelliği, önemi nedir?
7ci gün Kutsal Kitapta yaratılışın tamamlanıp Yaratan tarafından kutsal ilan edilen gündür ki bunun önemi ayetlerde defalarca tekrar edilmiştir. Bu günün 1ci gün kabul edilen Pazar gününe Sebt günü olarak değiştirilmesi hiçbir ayette yoktur. Bu değişim tarihsel süreç içerisinde kilisenin otoritesi ile gerçekleşmiştir. Cumartesi gününün dinlence günü olduğu Kuranda da teyit edilmektedir. Müslümanlığın Cuma ibadet günü ibadet sonrasında çalışmaya devam edilen bir gün olup zaten bir dinlence günü olmayıp inananların cem olma yani bir olma günüdür ki Kutsal Kitapla uyum içindedir.

Cumartesi günleri ibadet etmenizin özel bir nedeni var mı?
Kutsal Kitap Allah’ın dünyayı 6 günde yarattığını ve 7ci günde bu yaratılışı tamamlayarak bu günü kutsal ilan ettiğini anlatır. Bu dünyevi çalışmadan uzak durulan ve bireyin Rab ile buluşarak aile ve dostlarla birlikte geçirdiği bir dinlenme günüdür ki tüm nitelikleriyle aynı zamanda sağlık ve huzur açısından cennetsel bir hediyedir.

Gectigimiz yillarda ibadethaneniz polis tarafindan basilmisti. Neden?
Bundan 4 yıl önce Taksim’deki dua evi 1954’den beri tescilli olduğu halde yeni yapılan şehir haritalarında ibadet yeri olarak gösterilmemesi sebebi ile emniyetteki arkadaşlarca ziyaret edildi. Bu bürokratik eksiklik tarafımızdan yapılmamış bir gereksinmenin sonucu idi. Bu yıl içerisindeki Kadıköy’e yapılan ziyaret katılımcıların arasında ikamet izni olmayan yabancı uyruklu inanlılardan kaynaklandı. Takdir edersiniz ki bir ibadet evine katılanları bizlerin bu açıdan tespit edip uzak tutması mümkün değildir. Bütün bunlar bizim aktivitelerimizden değil yan sebeplerden oluşmuştur. Bunlar dışında içinde bulunmakla gurur duyduğumuz ülkemiz, toplumsal yaşamı ve kanunlarına saygı içerisinde yaşayan bir grup olarak herhangi bir sorun zaten beklemiyoruz.

UZUN YAŞAMALRININ SIRRI NE?

Haç sizin için de kutsal mı?
Haç ya da çarmıh İsa Mesih’in insanlık aleminin günahlarına af getiren bedeli ödeyen kurban olarak gerçekleştirdiği özverinin sembolü olarak büyük bir değer taşımaktadır. Bu bizler için dua evlerimizde ya da üzerimizde taşıdığımız bir işaret değil. Kalplerde yaşatılan bir sevgi sembolüdür.

Uzun ve sağlıklı yaşamınızla pek çok araştırmaya konu oldunuz. Sırrı nedir Adventistlerin uzun yaşamasının?
Yapılan birçok sağlık araştırmasına göre Adventistler’in toplumun geneline göre daha uzun yaşam sürdükleri saptanmıştır. Bunun hiç şüphesiz ki en büyük sebepleri alkol, sigara ve uyuşturucu alışkanlıklardan uzak durmaları, genelde vejeteryen eğilimli beslenme alışkanlıkları ve sade aile yaşamlarıdır. Bir Adventist imanlı bedenini Allah için bir ibadet evi kabul eder ve bu mekanı alkol ve tütün gibi alışkınlıklarla kirletmemek için büyük önem verir.

Son olarak dünya üzerindeki amacınızın ne olduğuna inanıyorsunuz?
Dünya üzerindeki amacımız yine İsa Mesih’in sözleri ile toplumsal yaşama lezzet katan tuz olmak ve ortak toplum yaşantımızda da aydınlatan bir ışık olmaktır. Bu anlayış çerçevesi içerisinde bir inanç sahibi olarak komşusuna en iyi hizmet eden bir birey olabildik ise ne mutlu bizlere. Buradaki komşu kavramı tüm insanlık ailesini kapsar.

Türkiye’de faaliyet gösteren Adventisler’in az tanınmalarına rağmen  sanıldığından daha örgütlüler.  ‘Umudunsesi’ adlı bir radyo kanalları, kitap yayınları, ADRA adında bir yardım dernekleri var. Ayrıca, madde bağımlılığından kurtulma ve sağlıklı yaşam konusunda çeşitli konferanslar veriyorlar. Ve tüm dünyada yayın yapan “Hope Channel” isimli kanalda günde 4 kez 30 dakikalık Türkçe TV programları yayınlanıyor. Ayrıca dünya çapında olan sağlık zincirine Türkiye’yi de katmak üzereler. Vakıf kuruluşu çalışmaları devam ediyor.

Bu röportaj Dipnot Tablet'te özel haber olarak yayınlanmıştır....


4 Mayıs 2016 Çarşamba

Takvimini Anladık, Peki Kim Bu Mayalar?





Yukatan’da yedi yıl  

Ece Eliboloğlu/Özel Röportaj

2012 yılına girilmesi ile birlikte Maya takvimi tekrar gündeme geldi.  Yaygın görüşler 2012'de dünyanın yok olacağı ya da insanlığın mutluluk ve gelişim çağına gireceği yönünde.

Hal böyle olunca da herkesin şimdilerdeki tek merakı Maya takvimi. Mayalar tarihleri boyunca çeşitli takvimler kullanmışlar ve bu takvimlerin kesiştiği nokta da 21 Aralık 2012.  Bu tarih kozmik ve astronomik olarak Maya takvimi için önem taşıyor.  Peki kim bu çağımızın korkuya endeksli bilgi yayma süreçlerinin yeni kurbanı seçilen Mayalar, takvimleri dünya için neden bu kadar önemli? Kehanetler doğru mu?

Tüm bu soruların cevabını tüm geçmişini, kariyerini geride bırakarak 7 yıl boyunca hayatını Meksika’nın Yukatan bölgesinde geçiren, Türkiye’nin tek Şaman ünvanının sahibi Nilgün Arıt ile konuştuk. 



-   Öncelikle hiç bilmeyenler için kimdir Mayalar?

Mayalar, ABD’nin güney sınırından El Salvador’a kadar uzanan topraklarda 10,000 yılı aşkın bir süre değişik devletler kurarak yaşamış bir Orta Amerika halkıdır. Mezopotamya ve Anadolu topraklarında Hititler, Sümerler, Frigler, Roma, Bizans imparatorlukları, Anadolu Selçukluları, Osmanlı İmparatorluğu vs. nasıl sırayla tarihe geçtiyse, Orta Amerika topraklarında da Olmek, Mixtec, Zapotek, Maya devletleri tarihsel bir sıralamayla binlerce yıl var olmuştur. Fark şuradadır: Anadolu topraklarında kurulmuş devletler farklı din ve inançları, farklı devlet ve toplum sistemlerine sahip olmuşken, Maya halkı en başından en sonuna (İspanyol işgaline) kadar benzer sosyal ve siyasi yapıları sürdürmüş, aynı inanç sistemi, aynı dini devam ettirmiştir. 

-   Mayalar dünya tarihi için neden bu kadar önemli?

Maya medeniyeti, antik Hint, antik Çin, antik Mısır, antik Sümer medeniyetlerinden daha farklı öneme sahip değildir bilimsel tarih, antropoloji ve benzeri bilim dalları açısından. Ancak keşifleri çok yenidir. Amerika’nın keşfi çok yenidir zaten. Varlıkları Hint, Çin, Mısır, Mezopotamya medeniyetlerinden çok önce başlamış olan Maya medeniyetinden dünyanın yüzyıllarca habersiz olmasının nedeni Amerika kıtasının keşfinin ancak çok yakın bir tarihte, 1500’lerde, yapılabilmiş olmasındandır. Keşfi takiben Orta Amerika’dan itibaren kıtayı istilaya başlayan İspanyollar, “Hristiyanlık inancını yayma misyonu” adı altında 20 milyon yerli halkı katlettiler. Medeniyetlerine dair herşeyi, incecik ağaç kabuklarına yazılmış binlerce eserlerini yaktılar, heykellerini unufak ettiler, tapınaklarını yakıp yıkıp bir daha bulunmasın umuduyla üzerlerine kliseler inşa ettiler. Bunu sadece İspanyol Kralı bildi; altınlar, gümüşler, değerli taşlar, kakao ve benzeri toprak ürünleri İspanyaya gitti ama yok ettikleri medeniyete dair dünyaya sadece bu kıtada vahşi yerliler yaşadığı, kahraman misyonerlerce haklarından gelindiği duyuruldu.  1840 başlarında Amerikalı iki gezgin Orta Amerika’da ormanda tesadüfen ağızlarını açık bırakan bir tapınakla burun buruna gelene kadar… Yani yüzlerce yıl kadar da Katolik misyonerlerin yazdıkları dışında dünya haberdar olmamıştır bu medeniyetten.



-   Biz bunları nereden öğreniyoruz?

Maya tarihi kayıtları “Chilam Balam Kitapları”nda yazılıdır.“Chilam Balam” antik dönemde Maya tarihçi kahin rahiplerine verilen addır. Chilam Balam kitaplarındaki metinlerde, mistik içeriklerinin yanısıra, olaylar arasında sentez yapan tarihsel yorumlar, “Katun Serileri” şeklinde başlık atılmış tarihsel dökümler de oldukça uzun yer kaplar. Kitapların son bölümü tümüyle kehanetlere ayrılmıştır.  Kuşaktan kuşağa sözlü olarak nakledilen tarihsel olaylar ya da kahin rahiplerin yapmış oldukları kehanetler bir Chilam Balam tarafından kaydedilmişse gerçekliği ve itibarının sorgulanması düşünülemezdi. Bu nedenle bu kitaplar özenle saklanır ve elden ele dolaşmazdı. Yani tarihsel olayları ve gelecek öngörüleri bu kitapların kurtarılabilmiş olanlarında kayıtlıdır.

-  Mayalar nasıl bir yaşam sürüyordu?

Mayaların sosyal yaşamı dünyamızın coğrafya dönemlerine ve o dönemlerin antropolojik özelliklerine uyumludur. Coğrafyalarının izin verdiği tarımsal ürünleri değerlendiren  ve antropolojik ifadesi  “avlayıcı/toplayıcı” olan bir halktır. Yapılarını, giysilerini ve besinlerini bölgelerinin özelliklerine göre seçmiş diğer tüm dünya halklar gibi incelenir.  Sadece ana besin olarak Asya’da pirincin, Avrupa’da buğdayın yerini Orta Amerika’da mısır almıştır.

-  Mayaların dini inancı ve kutsal maya inancı nedir?

Mayaların temel felsefesi,  “Yukarıda ne oluyorsa aşağıda da o olur” şeklinde ifade edilerek Kozmos ile Dünya’nın bir bütün olduğu üzerine inşa edilmiştir. Bir diğer deyişle, Dünya Ana’daki her olgu, her değişim, her durum, kozmostaki benzer olgu, değişim ve durumlarla bağlantılıdır. Bu yüzden doğa ve dünyaya büyük saygı gösterilmesi gerekir; bu kıymetli yaşam alanı Tanrıların büyük evreninin bir parçasıdır. Her saygısızlık Tanrıya yapılmış sayılır. Her adaletsizlik, her eziyet, her nefret ilahi düzene yönelmiş olacaktır; bu ise mümkün değildir. Dünya üzerinde var olan her şey, her taş, her bitki, her hayvan, her insan devasa kozmik ailenin fertleridir ve bir ruha sahiptir. Bu yüzden kozmostaki Mishula, kozmik kardeşler, için dualar edilir.

- Kitabınızda Mayaların kutsal inancının tasavvuf inancı ile benzerlikleri olduğunu söylüyorsunuz. Nedir benzerlikleri?

 Maya kainat ve insan inanç sistemi, doğu ve islam sufizmi ile aynı öğelere sahiptir. Maya inisiyasyonu bir tasavvuf dergahında öğrenilenlerle aynıdır. Yunus Emre’nin Taptuk Emre’nin dergahında geçirdiği süreç, tasavvufi bir eğitim, bir Maya inisiyasyonu sürecidir. İntelect, rasyonelite gibi zekaya dayalı olarak değil bizzat idrake dayalı olarak gerçeklerin sezilmeye başlanması ve sonrasında açıkça görülmesidir: “Bir ben var bende, benden içeri” satırları bu inisiyasyonun sonucunda yazılmıştır.

Maya İnisiyasyonun ve tasavvufun temel konusu Yaratıcı Mutlak Güç’tür. Her ikisinde de eğitim sürecinde insan, esasen öğrenmeye değil zaten kendi gerçekliğinde mevcut olanı hatırlamaya çalışır. Bu yönüyle kozmosu incelemesi dahi aslında kendindeki bilgiye ulaşma çabasıdır. Tüm çabalar kendini tanımak içindir; kozmolojide olan herşeyin anlamını kendi içerisindeki sembolleri bir bir açığa çıkararma gayretidir. Sufi ve şaman kendisini gerçekleştirme arzusunda benzerdir.

-   Siz Mayalara ilk ne zaman ilgi duymaya başladınız?

 Hayatımın bir döneminde Maya medeniyetiyle ilgili olarak 2012 gizemi ve Maya Takvimi’ne ait bilgilerle karşılaştım. Dünyamız bu tarihte Samanyolu Galaksisi’nin merkeziyle hizalanacak ve bu güçlü astronomik tabloda büyük bir dönüşümden geçecekti. O dönemdeki pragmatist kimliğimle pek ikna olmamıştım ama yine de içimi derin bir merak sardığını itiraf etmeliyim.
Kristof Kolomb yanlışlıkla ayak basmasa dünyanın haberdar olmayacağı, çöllerde ve ormanlarda yükselmiş bu antik medeniyetlerle ilgili her şeyi okumaya başladım ve Mayalar benim için bir tutku halini aldı. O güne kadar bildiğim şekliyle “hayatım”ı geride bırakarak yola çıkışımın çok öncesinde, İspanyolcayı azimle öğrenirken, bu tutkunun bana yepyeni bir dünya sunacağı ve hayatımı değiştireceği hissi beni sarmaya başlamıştı bile. 

Yoğun iş hayatımda “tatil” demek, tek kızımla birlikte yolculuklar programlamlamak demekti. 2003 yılında çok değer verdiğim Engin Geçtan bana kendimi sorgulatırken “Kendin icin, gercekten kendin icin ne yaptin?” diye sordu ve özel bir Güney Amerika turundan söz etti; katılmaya karar verdim. O turdan döndüğümde dünyayı yeniden ve başka gözlerle keşfe çıkmak ama Mayalara duyduğum ilgi nedeniyle buna Orta Amerikadan başlamak arzusuyla doluydum. Yakın bir arkadaşımla kendi başımıza Guatemala'ya gitik. Tikal antik kenti çevresindeki özel bir alanda çok özel giysiler giymiş erkeklerin törenine rastladık.  İçlerinden birisi bize doğru döndü ve yaklaşmamızı ifade eden bir işaret yapti. Ben ilerledim. Bizi eliyle çağıran kişi ayağa kalktı ve "geleceğini biliyordum" dedi. Yıllarca Hocam olacak Don Miguel Angel Vergara ile tanışmamız böyle oldu.  Türkiyeye döndüm, yönetim kuruluyla uzun görüşmeler sonucunda, emeklilik talebiyle görevimi bıraktım. Meksika'nin Yukatan Bölgesine hocamın öğrencisi olmaya gittim. İstanbul’a gidiş ve dönüşler arasında Meksika'nın pek çok bölgesinde birlikte çalışmalar yaptık ama esas yerleştiğim yer Merida adlı  küçük kent, hocamın yaşadığı yer oldu. Hayatımı, yılın büyük bölümlerini Meksika’da geçirecek şekilde düzenledim. 

- Sizin özgeçmişinizde uzun bir inisiyasyon süresinden sonra 2011 yılı itibari ile Şaman ünvanını kazandığınız yazıyor. Nasıl Şaman olunur?

Şamanizm dünya kültürlerinin tümünde, tüm dinlerin, psikolojilerin, felsefelerin öncesinde varolmuş, insanın kendi gücünü ve evrenin bilgilerini öğrenme arayışıdır. Çağlar içerisinde geliştirilen pek çok teknik vasıtasıyla bireylerin fiziksel dünya ile hayal ve vizyon dünyaları arasındaki köprü anlaşılmaya çalışılmıştır.

Daha açıklayıcı olması açısından inisiyasyon nedir? Bir şaman ünvanı kazanabilmek için şartlar nelerdir? Herkes bu ünvanı alabilir mi?  İnisiyasyon süreci ne kadar sürüyor?

İnisiyasyon, bireyin spiritüel gelişimi için, bir “üstad”ın eğitim ve kontrolü altında, bir düzen ve disiplin içinde, sınanmalı metodlarla eğitimi diye tanımlanabilir. Sözcüğün kökeni, Latince’de “bir yere girme, iştirak etme, kabul edilme, başlama” anlamındaki “initium” sözcüğüdür. Osmanlı tarikat geleneğinin de vazgeçilmezidir ve üstad (mürşid), öğrenci (mürit) sözcükleri bize yabancı değildir.
İnisiyasyonlarda üstad, bilgileri modern eğitimdeki gibi öğretmez. Yani bilgilerin hafızaya depolanması tarzında bir eğitim verilmez, yol ve yöntemler gösterilir. Öğrenci “aydınlanma” denilen hedefe kendi iç çalışmasıyla erişmek zorundadır. İnisiyasyonu tamamlamadan ayrılmak mümkündür. Hoca ve öğrenci bu yola çıktıktan sonra eğitim üç aşamalıdır. İlk aşamada hoca teorik ve pratik bildiğimiz türden bir eğitim verir. “Ustalık sırları”nı öğretir. İnisiyatik dilde bu döneme “birinci doğuş” denilir. İkinci aşama inisiye adayının teorik olarak öğrendiklerini yine Hocası ile birlikte uygulama aşamasıdır. Psişik yeteneklerin de geliştirildiği bir aşamadır. Üçüncü aşama ise adayın kendi başına kendisini geliştirme sürecidir. Kendisini hazır hissettiğinde bir Maya inanç sisteminde kendilerine “Mayan Elders” (maya büyükleri) denilen bir heyetin sınavından geçer. Kabul edildiği takdirde özel bir sermoni ile beline şaman kuşağı takılır ve toplum hizmetinde artık görev alabilir.

Şamanlık sonradan kazanılan bir görev değildir ; şaman olacak kimsenin, bir şamanın soyundan gelmesi gerekir. Şaman olmak için gerekli belirtileri taşıyan çocuk, belirli bir yaşa gelince eski bir şamanın eğitimine bırakılıp gerekli ön bilgileri edinirKaynaklar şamanlığı böyle tanımlıyor. Sonradan Şaman olunabilir mi?

Bu tanımlamalar antik çağ şamanizmi üzerine yazılı pek çok “kaynak” çalışmada yer almıştır. Sebebi bu araştırmacı yazarların kendilerinin inisiyasyona talip olmamaları, ya da davet edilmemeleridir. Batılı bilimadamı ya da ilginç konulara düşkün araştırmacı kimliğiyle yapılan bu araştırmalarda, şaman üstadın kendi diline de vakıf olunmadığı için pek çok bilgi tercümanlar aracılığıyla yapılmış söyleşilerden derlenmiştir. Oysa ülkemizde de kitapları yayınlanmış olan Carlos Castaneda  Birleşik Amerika vatandaşı bir antropoloji öğrencisi olarak doktora tezi için çıktığı araştırmayı şaman inisiyasyonunu alarak tamamlamış ve bilinen bir yazardır.

-  Türkiye’den Şaman olmak isteyenler ve size danışanlar oluyor mu?

Bilmiyorum çünkü bana ulaşanlar arasında böyle bir bilgi yoktu. Varsa da ben bilmiyorum.

-   Kitabı birlikte yazdığınız Don Miguel Angel Vergara Calleros Maya Rahibi sıfatına sahip bir Maya hocası. Bu ne demek? Ne yapar, bu sıfata sahip olmak insana ne tür özellikler yükler?

Bir benzetme yapacak olursam, İslamiyette dini eğitimden geçmiş bir kişi isterse İlahiyat Fakültesi’nde teolojik araştırmalar içerisinde İslam Alimi olabilir, Hristiyanlıkta Vatikan’da ya da başka büyük dini merkezlerde üst düzey alim olarak hayatını sürdürebilir. Ya da kent, kasaba ve köylerde imam ya da rahip olarak yaşayabilir. İkinci grup halkın içerisinde yaşayan, dinlerinin gereklerini halkına öğreten, vaaz veren, ya da bazı dini törenleri yönetendir.

İspanyol kıyımı sonrasında Maya inanç sisteminde artık Tapınak rahipliği kalmamıştır çünkü dini yapısal merkezleri kalmamış, kıliseler inşa edilmiş ve Katolik dini devlet dini olmuştur.  Maya rahipleri varlıklarını gizlilik içerisinde sürdürmüşler ve ancak 10, 15 yıldır toplumda görünür hale gelmişlerdir. Miguel Angel bu geleneğin rahlesinden yetişmiştir.

-   Hayatınızda eskiye baktığınızda neler değişti?

Hayatım tümüyle değişti.  Reklam sloganı gibi… “Bir şey değişince her şey değişiyor” ya… Ben değişince her şey değişti sanırım. Kendimle ilişkim, çevremle ilişkilerim, dünya görüşüm…

-  Mayalar 2012 yılı ile birlikte tekrar gündeme geldi. 2012 yılının Maya inancına göre önemi nedir?      2012’de kıyamet kopacağı söyleniyor. 2012’de kıyametin kopacağı doğru mu?

Dünyanın son bulacağı iddia edilen 21 Aralık 2012 tarihinde dünyamız Samanyolu Galaksisi’nin merkeziyle hizalanacak ve bu NASA’nın da takip ettiği astronomik bir olay.  Macera heveslisi Batılı maceracı araştırmacı ve yazarlar dönemsel bir kazanç kaynağı olarak Maya takvimlerini yazılarına konu ederken konuya yabancı insanların meydan okuyamayacağı teoriler havada uçuşur hale geldi.
Günümüzde sevgi ve umut aşılamak pirim yapmadğı için de bu korkuya endeksli çağda gizemli taş sütunlarda tesadüfen tespit edilmiş takvim günü üzerinden servetler kazanıldı. Kimse gerçek Maya Şaman rahiplerine danışmak istemedi. Günümüzde Maya kehanetleri üzerine yazılan yorumların neredeyse tümü, Maya takvimlerinden biri ya da diğeri üzerine inşa edilmiştir; hepsi, Maya arkeolojik kalıntı ve eserlerinden çıkarımlar ve arkeoastronomik çalışmalar eşliğinde hep bir “son tarih” bulma arayışındadırlar.

Yaşadığımız zamanı vahiylere bağlı olarak tanımlamaya heveslenenlerin, gnostiklerin, konuyla ilgili tüm yazarların “Maya kehanetleri” başlığıyla yayınladığı tüm tezler ve romanlar aslında yorumlardan ibarettir. Bugün yaşayan herhangi bir Maya rahibi ya da şamanı, herhangi bir kehanette bulunmamış, iddia edilen kehanetler hakkında hiçbir yazı yazmamış ve kehanet konusunda konuşmamıştır. Arkeologlar, eski dil uzmanları, matematikçi ve astronomlar taş sütunlarda, heykel kabartmalarında, Maya takvimlerinde iz sürerken, Maya şaman rahipleri gülümsemektedirler.

-   Maya astrolojisi de şu anda gündemde. Hatta artık maya takvimine göre burç yorumları da yapılmaya başlandı. Siz bunu nasıl karşılıyorsunuz?

Günümüz astrolojisini andıran yorumlamaların yapıldığı önemli takvimin adı “Tzolk’in”dir ve “günlerin sayımı” anlamını taşır. Maya dilinde “Tzol” sayım ve “Kin” gün demektir. Tzolk’in Takvimi, 260 gün uzunluğundadır. Bu takvimin oluşumu, her birinin özel bir adı olan “Güneş İşaretleri”nden 20 gün ile her birinin özel bir anlamı olan ve 1’den 13’e kadar uzanan “Galaktik Ton”3 sayılarının kombinasyonu şeklindedir. Güneşin yörüngesinden, dünyanın ve gezegenlerin hareketlerinden bağımız bir takvimdir Tzolk’in. Mayaların astrolojik ya da kişisel takvimidir çünkü Mayalar Tanrı’nın evreni yaratırken 13 temel niyeti, yani dileği olduğuna inanıyorlardı.  Tzolk’in takvimi, yaradılışın 13 niyetini ve her bir niyetin 20 değişik halinin temsilini ifade eder. 13 ile 20’nin çarpımı olan 260 güne esaslı bir takvim olmasının astrolojik ve ruhbilimsel önemi vardır.

Örneğin, bu 260 günlük takvimde herhangi bir günün ifadesi “7- Bilgelik” olabilir. “7” sayısı yaradılışın 13 temel niyetinden yedincisi olan “ahlaklı olmak, uyumluluk” anlamını taşırken, “Bilgelik” ise bu takvimin 20 değişik hal anlatımlarımdan birisidir. Dolayısıyla “7-Bilgelik” gününde doğan kişi, “yaradılışın ilahi istemi, ahlakı ve bilgeliğiyle uyum içerisinde” bir kimlik sergileyecektir. Şamanlar kişisel “Tzolkin okuması” yaptıklarında çok daha uzun ve derin bir anlatım sunarlar.  

Tzol’kin takviminde her günün amacını belirleyen bu ifadelerin önemi nedeniyle o gün doğan çocuklara verilen ilk ad mutlaka doğdukları günün adıdır. Bu şekilde her insan ömrü boyunca tüm astrolojik özelliklerini adlarında taşır. Mayalar birine adını sorunca, ruhsal astrolojik haritasını da öğrenmiş olurlardı. İnançlarına gore ruhlar kendi tekamüllerini gerçekleştirebilmek için şu ya da bu günde doğmayı seçebiliyordu. Ve ruh en çok hangi gün’ün tanımlamasını seviyorsa dünyaya gelmek için o günü seçiyordu. Bir diğer deyişle, dünya yaşamındaki varolma “niyeti” ile kişisel özelliklerinin hangi şekilde ifade bulmasını istediğini belirliyor ve bunların uyuştuğu kavramı ve böylelikle de doğacağı günü seçiyordu. Doğduğunda artık dünyada hangi  nedenle bulunduğunu biliyordu. Aynı zamanda toplumun tüm diğer bireyleri de kişinin adı nedeniyle, onun  dünyadaki varoluş niyetini, ruh hallerini bilmiş oluyordu. Bu takvim ve bu bilgiler bugün de Maya ülkelerindeki halk tarafından kullanılmaktadır. Yani artık hem geleneksel, hem de çağdaş bir takvimden bahsediyoruz.    








Hayatı Uzatmanın Sırları



Geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü yaşam süresinin dünya genelinde 20 yılda ortalama 6 yıl uzadığını açıkladı. Türkiye’deki istatistiklere baktığımızda ise ortalama yaşam süresinin 77 yıl olduğunu görüyoruz. Peki ama yaşam süremizi daha fazla uzatmak için ne yapmak gerekiyor?

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu yeni çıkan kitabında bedeni gençleştiren reçeteler sunup hayatı uzatmanın sırlarını veriyor.

İşte Müftüoğlu’na göre kaliteli ve uzun bir yaşam sürmenin sırları:

  1. Sağlık kontrollerini düzenli olarak yaptır.
  2. Genetik mirasına uygun bir hayat sür.
  3. Gereksiz yere ilaç kullanma.
  4. Modern/bilimsel tıbba inan ama geleneksel ve doğal tedavilerden de faydalan.
  5. Negatif duygulardan kurtul, affet, barış, sarıl, dokun, paylaş, sev ve sevil. Maneviyata ve huzura odaklan.
  6. Bedenini ve ruhunu toksinlerden arındır, fazlalıklardan kurtul, hafifle.
  7. Fazla kilolarını ver, sağlıklı bir kilo aralığında kalmaya gayret et.
  8. Doğru ve sağlıklı beslen, düzenli ve aktif bir hayat sür.
  9. Vücudunu vitamin ve minerallerle takviye et.
  10. İç ve dış güzelliği eşit önemse. Mutluluğun an, huzurun zaman olduğunu unutma, öncelikle huzura odaklan.


İyi bir hayatın bileşenleri:

·         Doyum sağlayacak kadar amaç
·         Geçinebilecek kadar iş
·         Temel ihtiyaçlara yetecek kadar zenginlik
·         Sağlıklı bir akıl
·         Yeteri kadar şefkat
·         Kendini sevecek kadar özsaygı
·         Muhtaç olanlara verecek kadar iyilik duygusu
·         Zorluklarla yüz yüze gelecek kadar cesaret
·         Sorunları çözecek kadar yaratıcılık
·         Her an gülecek kadar mizah duygusu
·         İyi bir yarını bekleyecek kadar umut
·         Hayatı iyi yaşayacak kadar sağlık
·         Sahip olunanlar için şükran duygusu



    
Hayatın en önemli 5 kuralı:

ü  Kabullenin
ü  Saplantı yapmayın
ü  Gelip geçtiğine inanın
ü  Hoş bir seda bırakın
ü  Meşgul olun



Bir haftada ruhunuzdaki ve bedeninizdeki toksinlerden arının!


·         Bol bol maden suyu ve bitkisel çay tüketin.
·         Bir hafta boyunca şeker eklenmiş içecekleri unutun, sofranızdan şekeri kaldırın.
·         Sebze ve meyve ağırlıklı beslenin. Zeytinyağından başka yağ kullanmayın.
·         Deniz ürünleri, yağsız kuzu eti, tavuk ya da hindi eti yiyebilirsiniz. Bamya, lahana, domates, enginar, ıspanak, kıvırcık, karnabahar, havuç, kereviz öncelikli sebze seçimleriniz olsun.
·         Tüm hafta boyunca böğürtlen, elma, armut, erik, kivi, nar, şeftali, kavun gibi detoks etkisi olan meyveleri tüketin.

Stres-Savar Detoks:

ü  Müzikle uyan.
ü  Sabah kahvaltısından önce ılık su iç.
ü  Yürüyüşe çık.
ü  En geç 19:00’da akşam yemeğini bitirmiş ol. Meyve, sebze sularını tercih et.
ü  Günü müzikle bitir.
   Odanı teknolojiden arındır

“Çığlık”ın Hikayesi


Ece Eliboloğlu/Oslo
twitter.com/ecelibologlu




“İki arkadaşımla yürüyordum, güneş batıyordu ve birden gökyüzü kan rengine büründü. Durdum, kendimi çok yorgun hissediyordum, trabzanlara yaslandım. Siyah-mavi vadi üzerinde kan ve ateşten bir dil gibi uzanmış bulutlar ve şehir… Arkadaşlarım yürümeye devam etmişlerdi ve ben ürpertici bir kaygıyla kalakalmıştım, doğanın içinden gelen o sonsuz çığlıkla ürpermiştim.” Edvard Munch, 1893

Edward Munch dünyaca ünlü ‘Çığlık’ isimli eserini günlüğüne yazdığı işte bu cümleler ile tanımlamıştı.



Norveçli ressam tarafından 1893 tarihinde resmedilen Çığlık tablosu, dünyada Mona Lisa’dan sonra belki de en fazla bilinen resimlerden biri. Öyleki ünü Munch’un isminin bile önüne geçmiş bir resim bu.

Şimdiye kadar birçok evin duvarını süslemiş, Time dergisine kapak, Simpsons dizisine konu olmuş olan “Çığlık” tablosunun sadece bir tane orjinali bulunduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Munch bu eserden tam tamına dört tane yaptı. Bunlardan üçü Oslo’da bulunan müzelerde sergilenirken Munch’un arkadaşının oğlunda bulunan son Çığlık tablosu geçtiğimiz sene rekor bir fiyat ile tam 120 milyon dolara satıldı.

Peki ama Çığlık tablosunda Munch ne anlatmak istedi, dahası yüzlerce tablosu bulunan Munch’un neden bu eseri daha fazla öne çıktı?

İşte bu sorular ile ilgili birçok rivayet var. Bunlardan ilki Munch’un yaşadığı psikolojik sorunlar. Munch’un çocukluğu ve gençliği ailesinde yaşanan ölümler ve hastalıklar ile mücadele ederek geçti. İç dünyasındaki buhranı dışavurumcu bir ressam olarak tuvaline döktü.

Bir diğer rivayette ressamın Nietzsche’den etkilenmiş olabileceği. Resimde ön planda ızdırap çeker gibi görünen bir figür, arka planda ise Ekeberg tepesinden Oslo'nun genel görünümü yer alıyor. Tuvalde bir taraftan güneş batarken gökyüzü kan kırmızısına bürünüyor. Bir çok tarihçi bu çizimi doğanın çığlığı olarak yorumluyor.

Ancak bazı sanat tarihçileri resimde görülen koyda akıl hastanesinin yer aldığını ve buradan gelen çığlıkların Munh’u etkilediğini söylüyor.  Üstelik Munch’un verem olan kızkardeşi de bu hastanede tedavi gördü. Dolayısı ile Munch bu tabloda kardeşinin ve kendisinin yaşadığı ızdırabı resmetmiş olabilir.




Bu ünlü tablonun Munch Müzesi’nde yer alan nüshası 2004 yılında filmleri aratmayacak şekilde çalındı. Çığlık ile birlikte çalınan bir diğer tablosu da “Madonna”ydı. Tabloların bulunması iki yıl sürdü. İki yılın sonunda tablolar bulunduğunda zarar gördükleri anlaşıldı ve tekrar restore edildi.

Norveç’in başkenti Oslo’da şu günlerde Edward Munch’un doğumunun 150. yılı sebebi ile tüm müzelerde, galerilerde sanatçının eserleri sergileniyor. Sanatçının diğer eserlerini ziyaret ettiğiniz de diğer tablolarının da en az “Çığlık” kadar görülmeye değer olduğunu görüyorsunuz!











6 Nisan 2016 Çarşamba

Bir Beslenme Dehası: PIERRE DUKAN



Özel Röportaj

Röportaj: ECE ELİBOLOĞLU


Cambridge düşesi Catherine’nin Prens William ile düğününden önce iki beden zayıflamasını sağlayarak tüm dünyada popüler hale gelen Fransız Beslenme Uzmanı Pierre Dukan, yeni  kitabı “Dukan Diyetinde İstediğiniz Kadar Yiyebileceğiniz 100 Besin”in tanıtımı için İstanbul’a geldi.
Dukan Diyetinin yapı taşlarını oluşturan 100 besini ve diyeti zevke dönüştürecek yeni yemek tariflerini takipçileri ile paylaştı. Tartışılan diyetinin tüm ayrıntılarını ise Dipnot Tablet okuyucularına anlattı.

Öncelikle hoş geldiniz. Daha önce İstanbul’a geldiniz mi?
Evet 30 yıl önce kadar.

İstanbul’u nasıl buldunuz? Seviyor musunuz?
Evet İstanbul’u çok seviyorum. Bence 30 yıldan bu yana o kadar çok değişmedi, ama yemekler değişmiş.

Ya yemeklerimizi?
Evet, yemeklerinizi çok seviyorum.

Spor yaptığınızı duymuştum.
Evet yapıyorum.

Ne sıklıkla yürüyorsunuz?
Her gün 25 dakika koşuyorum. 30 yıldır her gün 25 dakika koşuyorum. İhtiyacım var. Çünkü eğer koşamazsam yorgun hissediyorum, tatminsiz hissediyorum.

Gelelim ‘Dukan Diyeti’ne… ‘Dukan Diyeti’ tüm dünyada çok popüler. Türkiye’de de diyetinizi pek çok insan severek uyguluyor. Peki ama Dukan Diyeti nedir?
Eğer kısaca özetlemem gerekirse, 100 çeşit yemeği istediğiniz kadar yemenizdir derim. Ve bu dört aşamadan oluşuyor. İlk iki aşama kilo vermek için. Son iki aşama da yeniden kilo almamak için. Benim diyetimin esası budur. İlk iki aşamadan birincisi “attack” aşaması. Çok kısadır ve 72 çeşit yiyecek, protein, et, balık gibi yiyeceklerden oluşur. Maksimum 5 gün sürer. Bu çok çabuk bir aşama.





Bu hayat boyu süren bir diyet mi?
Kilo verilen ilk iki aşama çok kısa. En fazla iki ya da üç ay. Üçüncü aşama verdiğiniz kiloya göre. Eğer 10 kilo verdiyseniz 100 gün yapmanız gerekiyor. 5 kilo verdiyseniz 200 gün. Son aşamada ise normal herkes gibi yiyorsunuz, ama tabi herkesten çok yemiyorsunuz. Sadece şu 3 kuralı kabul etmeniz gerekiyor. 1. kural haftada bir protein, bu da Perşembe günü.

Neden Perşembe günü?
Çünkü bir gün diyorum ama insanlar hep yarın yarın diye erteliyorlar. O yüzden Perşembe.

Birinci Kuralı anladık, diğerleri neler?
İkinci kural günde 20 dakika yürümek. Bir insan için bu minimal. Asansörü unutmak ve merdivenleri kullanmak. Son olarak da günde üç çorba kaşığı yulaf kepeği yemek! Kilo vermede çok ilginç şekilde etkili. Üç kaşık yulafla, ekmek yapabilirsiniz, muffin yapabilirsiniz, pizza hamuru yapabilirsiniz. Yemesi çok keyifli ve çok doyurucu.

Asansör konusu çok önemli çünkü bir ritüel. Evinize geldiğinizde, zemin kattasınız. Bir tarafta merdivenler var, diğer tarafta asansör. Benim diyetimin son aşamasındaysanız merdivene yönelirsiniz. Eğer asansöre giderseniz diskalifiye olursunuz. Çünkü bu size yardımcı olacak. Her gün merdivenleri kullanmak size yılda iki kilo kaybettirecek. Eğer köpeğiniz varsa, her gün köpeğinizi gezmeye çıkarıyorsanız bu da yılda iki kilo kaybettirecek. İki kilo merdivenlerde, iki kilo da köpeğinizle, eder yılda dört kilo. Yani kendinize yardım edebilirsiniz.

Ben bu üç kural ile ayda kaç kilo verebilirim?
Siz mi? Hayır, siz kilo vermeyin…(gülüyor)
Bunlar kilo vermek için değil verdiğiniz kiloyu korumak için olan kurallar. Normal bir şekilde herkes gibi yaşayabilirsiniz. Kilo verdiğiniz de vücudunuz bunu biliyor. Yani vücudunuzun bir kilo hafızası var. 10 kilo verdiyseniz bunu biliyor ve yeniden almaya çalışıyor. Çünkü vücudunuz yağı hayatta kalması için gerekli olarak görüyor. Vücudumuz bugünkü yaşam tarzımıza göre değil, ormandaki yaşam tarzımıza göre gelişmiş. Ve bu yüzden yağ çok önemli. Vücut yağı kaybedince yeniden kazanmak istiyor. Hangi diyette olursanız olun kilo verdiyseniz, vücudunuz o kiloyu geri almak isteyecek. Eğer geri almak istemiyorsanız kiloları, kontrol altında tutmanız gerekiyor. Stres olmadan, yılmadan kontrol altında tutmak. Bu da işte son iki aşama, Yeniden kilo almama aşaması.

Bu konuda eleştiriler var. Yani çok çabuk geri kilo alındığı ile ilgili. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Eleştiriler olacaktır. Başarılıysanız eleştiri alırsınız. Ne işte olursa olsun, basın yayında, siyasette, her şeyde. Eğer başarılı olursanız eleştirileceksiniz. 

Sanırım üniversitelerdeki kilolu öğrenciler ile ilgili bir şey söylemiştiniz. Üniversite sınavına obezite testi eklenmesini, kilolu olmayanlara ekstra puan verilmesini önermiştiniz. Bu konuda ciddi miydiniz?

Evet cumhurbaşkanına yaptığım bir teklifti. Fransa Cumhurbaşkanına yaptığım bir teklif. Benim diyetimle 17 kilo verdi ve ben çok mutlu oldum. Ben de ona obezite ile mücadele için bir öneride bulundum. Ben öğrencilerin kilo almamalarına yardım edelim dedim. İki yıl boyunca kilo almamalarını sağlamak için.

Sadece sağlık açısından mı?
Evet, sadece sağlık açısından. Zayıf olmaları için değil. Çünkü iki yılda bu öğrencilerin yüzde 16’sı kilolu hale geliyor. Ben diyorum ki onlara, okula ilk başladığınızda kilonuz iyi. Eğer ilk iki yılı bu iyi kilo ile geçirirseniz, kilo da vermeden, bu size bonus olur. Ama bu büyük bir gündem oldu. Şişman mı demek isteniyor, ayrımcılık yapılıyor denildi. Ben de tamam istemiyorsanız yapmayın dedim. Sadece bir öneriydi.

Tekrar Dukan Diyeti’ne dönersek. Bize biraz örnek verir misiniz? Mesela, kahvaltı, öğlen yemeği ve akşam yemeğinde ne yemeliyim?
Sabah krep yiyebilirsiniz, çay veya yeşil çay ile. Yeşil çay daha iyi çünkü kalori yakmanıza yardımcı olur. Yoğurt yiyebilirsiniz. Jambon yiyebilirisiniz. Öğlen yemeğinde somon balığı yiyebilirsiniz. Bir tavuk budu yiyebilirsiniz. Büyük bir marul salatası yiyebilirsiniz. İçinde domates olabilir. Balsamik şirkesi olabilir. Soğan ekleyebilirsiniz. Bolca beyaz peynir koyabilirsiniz içine. Yumurta yiyebilirsiniz. Deniz mahsulleri, karides yiyebilirsiniz. Somon füme yiyebilirsiniz.

Sanırım her şeyi yiyebiliriz?
Evet tabii ki her istediğiniz yemekte özgürsünüz. Ama şeker yok. Şeker olmaz.

Tatlandırırcı olabilir ama onlar da zararlı değil mi?
Bazıları zararlı, bazıları çok iyi. Stevia çok doğal. Stevia bitkilerden elde ediliyor. Stevia kullanabilirsiniz tatlandırıcı olarak.

Ekmekte de şeker var. Ama siz ekmek yiyebilirsiniz diyorsunuz.
İlk iki aşamada ekmek yiyemezsiniz ama sonrasında yiyebilirsiniz. Ancak bu da tam buğday olmak zorunda. Beyaz ekmek hiç olmayacak.

Bir de yağ konusu var. Siz biraz yağ kullanabilirsiniz diyorsunuz. Oysa bir çok beslenme uzmanı yağı yasaklıyor.
Evet biraz yağ. Ama Türkler yağ yerine zeytin yiyebilir. Biliyorum Türkler kahvaltıda zeytin yemeyi seviyor. Sabahları 6-7 tane zeytin yağ yerine yenilebilir. Kilo sorunumuz ciddi bir sorun. Bu magazinsel bir konu değil. Kilo bir seri katildir. Kilo demek diyabet demek, kalp krizi riski demektir. Çok çok önemli bir sorun. Bu soruna moda ile ilgili bir sorun gibi yaklaşmamalıyız. Ben bir doktor olarak her yıl pek çok insanın fazla kilo yüzünden öldüğünü görüyorum. Obez bir kişi senden, benden 9 yıl daha az yaşayacak. 9 yıl önemli bir zaman. Bir şeyler yapılması şart.

Bu yüzden dünyayı geziyorum. Türkiye’nin ardından, Moskova’ya geçeceğim. Moskova’dan Meksika’ya gideceğim. Meksika’dan ise New York’a. Benim işim şimdi bunu tüm dünyaya bir misyoner gibi yaymak. Dünyada 1.5 milyar fazla kilolu insan var. Mutlaka bir şeyler yapmalıyız.

Hoş görünmek başka bir şey. Ama kilo kalbinize, böbreğinize ve her organınıza zararlı. Diyabet ve fazla kilo kardeştir. Aynı ailenin iki üyesidir. Biz artık buna Diyabetize diyoruz yani yarı diyabet yarı obezite. İkisinin karışımı. Bu yeni bilgi ve biliyoruz ki artık diyabet ve obezite aynı temelden başlıyor: Karbonhidratlar. Ben ve pek çok araştırmacı anladık ki karbonhidratlar bize faydalı değil. Çünkü bunu yemeye programlı değiliz. Şeker yeni bir şey. Beyaz şeker sadece son bir asırdır var. Ondan önce yoktu. Biz çok çok uzun süre şeker olmadan yaşadık. Ama şimdi şeker bizim düşmanımız. Bizi yavaş yavaş ve tatlı tatlı öldürüyor. Herkes şekerli şeyler yemek istiyor ama bu hiç iyi değil. Bunu kontrol etmek zorundayız.




Peki ya tuz?
Tuz olur ama fazlası olmaz. Tuz eğer yüksek tansiyonunuz varsa çok tehlikeli olabilir. Çünkü yüksek tansiyon kalbi ve böbrekleri zehirler. Çok tuz kullanmamalıyız. İnsanlar daha yemeğinin tadına bakmadan tuz koyuyorlar. Refleks olarak tuz koyuyorlar. Tuz ve şeker çok tehlikeli.

Diyetiniz ile ilgili olarak ağrı şikayetleri de geliyor ve bas ağrısı ve bacak ağrısı gibi.
Bacak ağrısı pek olmaz. Belki halsizlik olur. Eğer doğal olarak düşük tansiyonlu bir kimseyseniz, diyete başlayınca ilk günlerinde baş dönmesi ve yorgunluk hissedebilirsiniz. Eğer böyle hissediyorsanız yemeklerinizdeki tuzu birazcık artırabilirsiniz. Bacak konusunu hiç duymadım daha önce.

Diyetinizde ödül olarak diyet kola var. Diyet kola zararlı değil mi?
Eğer hiç içmezseniz tabii ki daha iyi. Ama illa ki içecekseniz diyet daha iyidir. Çünkü normal kola da çok şeker var. Diyet kolada sıfır şeker var. İnsanlar kolayı öyle çok seviyor ki ben de içecekseniz diyet için diyorum. Ben de içiyorum diyet kola. Ben içiyorsam hastalarıma da öneririm.

Siz kurallarınız kendiniz uyguluyor musunuz?
Hepsini değil. Ben şanslıyım ki önerdiğim yiyecekleri gerçekten seviyorum. Somon balığı çok severim. Deniz mahsulleri çok severim, karides çok severim. Yoğurt çok severim. Domates seviyorum. Her gün en çok yediğim şey sebzedir. Benim diyetim proteinden çok sebze diyetidir. Benim diyetim vejeteryanlara da uygun. Yumurta var, yoğurt var. Hayvan ürünü yemek istemeyenler için çok fazla sebze var. Ben bunun altını çizmek işiyorum. Hep Dukan protein diyeti, Dukan protein diyeti diyorlar. Hayır, Dukan sebze ve protein diyetidir. İlk öncelikli sebzedir.

Günde kaç yumurta yemeliyim?
Bir yumurta. Yumurta ve kolesterol ilişkisi uzun bir hikaye. Ama artık biliyoruz ki yumurta kolesterol yapmıyor. Ama insanların kafasında yumurta deyince hep kolesterol var. Ben bir yumurta diyorum çünkü bir yumurtanın hiç zararı yok. Ben örneğin bazen günde iki yumurta yiyorum. Çünkü biliyorum ki tehlikesi yok. Bir yumurta iyidir ve hatta beyazını istediğiniz kadar yiyebilirsiniz. Yani bir yumurtanın sarısı ve istediğiniz kadar yumurta beyazı ile, kocaman bir Amerikan omleti yapabilirsiniz. İçine domates de katabilirsiniz sabahları.

Biz Türkiye’de buna menemen deriz.
Miniman?

Evet “Menemen”...  (gülüyoruz)




Son olarak bize 10 sağlıklı yiyecek söyler misiniz? Yeni kitabınız var 100 sağlıklı yiyecek, ben sadece 10’unu soruyorum.

100 sağlıklı yiyecek kitabını yazdım çünkü bu benim diyetimin temeli. İnsanlar ne yiyeceklerini bilmeliler çünkü bazen hep aynı şeyi yiyorlar. 100 yiyecek ve her yiyeceğe iki sayfa. İlk sayfa yiyeceğin besin değeri, ikinci sayfa bu yiyecekle yapılabilecek tarifler. Şunun altını çizmek isterim benim metodum sadece bir diyetten ibaret değil. İnternet sitemiz var, buradan destek veriyoruz. Gıda ürünlerimiz var. Bu çok önemli, çünkü çok işe yarıyor. Hep yani şeyleri yemek iyi değil. Monoton bir durum. Değişikliğe ve zevk almaya da ihtiyacınız var. Bizim yulaftan yaptığımız bisküvimiz, şekersizdir. Özel çikolatamız var. Çikolatanın yüzde 40 yağ, yüzde 40 şeker,  yüzde 10’u protein ve geri kalanı da antidepresandır, stimule edicidir, magnezyum huzur verir, serotonin de mutluluk verir. İnsanlar çikolata yediklerinde bunu arıyorlar. Yağ veya şekeri değil, bu mutlu edici maddeleri. Biz de ne yaptık? Kakaoyu şekersiz ve yağsız olarak veriyoruz. Bir toz halinde ve bunu istediğiniz her şeye, yoğurda, süte ekleyebiliyorsunuz.

Türklere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Öncelikle sosyal medyadan aldığım mesajlar için teşekkür ederim. Facebook hesabımdaki önce sonra fotoğrafları var, tarifler paylaşıyorlar. Mutlu olduklarını görüyorum. Onları mutlu görmek beni mutlu ediyor. Benim hayatım bu.